Milli egemenliğe darbe: Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM’nin kararına uymadı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin TİP milletvekili Can Atalay’la ilgili verdiği ikinci hak ihlali kararına da uymadı. Atalay’a tahliye çıkmadı. AYM’nin tutumunun “juristokratik (yargıç iktidarı) bir davranış olduğu” öne sürüldü, “ihlal yönündeki kararlara uyulmasına yer olmadığına” hükmedildi. Daire, Başbakan İmran Han’ın düşürülmesine neden olan güvensizlik oylamasına ilişkin Pakistan Anayasa Mahkemesi kararına atıfta bulunuldu. AYM’ye yönelik suçlamalarda ileri gidilerek “Halkoyuyla seçilen cumhurbaşkanının meşruiyetinin dahi tartışmaya açılabileceği” savunuldu.
AYM, Gezi davası kapsamında tutuklanan, 14 Mayıs seçimlerinde Hatay Milletvekili seçilen, bu süreçte cezası onanan Atalay hakkında 25 Ekim’de hak ihlali kararı verdi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (ACM), kararın onandığı gerekçesiyle dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne iletirken, daire ise AYM’nin kararına direndi, ihlal yönünde oy kullanan AYM üyelerini hedef alarak, haklarında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine yapılan başvuruda da AYM, 21 Aralık’ta ikinci kez hak ihlali kararı verdi. Dosya, yeniden İstanbul 13. ACM’ye gönderilse de mahkeme, ikinci kez dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne iletti. Daire ise ikinci kez AYM’nin kararına uymadı.
“AYM’nin, Can Atalay’ın bireysel başvuruları hakkındaki hak ihlali kararlarına hukuki değer ve geçerlilik izafe edilemeyeceği” savunulan kararda, anayasanın 153. maddesine işaret edilerek “anayasanın 153. maddesi kapsamında uygulanması gereken bir karar bulunmadığı” iddia edildi. AYM’nin kararının “jüristokratik bir davranış olduğu” öne sürüldü. “İhlal yönündeki kararlara uyulmasına yer olmadığına” hükmedildi. Atalay hakkındaki mahkûmiyet kararının örneğinin, gereğinin takdir ve ifası için TBMM Başkanlığı’na yeniden gönderilmesi kararlaştırıldı. Daire, AYM’ye yönelik suçlamalarında ileri giderek, “AYM’nin yorum tarzının kabul edilmesi halinde demokratik usulle, halkoyuyla seçilen cumhurbaşkanının meşruiyetinin dahi tartışmaya açılabileceği” savunuldu. AYM’nin, yasal yetkilerini, anayasal ve yasal düzenlemelere açıkça aykırı olacak şekilde aştığı iddia edildi.
AYM’nin kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanma zorunluluğu bulunmadığı aktarılan kararda, “AYM’nin yasal yetkilerini aşarak ve hukuki değerden yoksun şekilde bireysel başvurular sonucunda verdiği bazı kararların Resmi Gazete’de yayımlanması ile AYM kararlarının objektif etkisine sığınılmakta, bu kararlar denetimden yoksun kalmakta ve bu durum AYM’nin anayasadan almadığı bir yetki ile yargı kurumlarının üzerinde bir süper temyiz merci olarak vesayet makamı haline gelmesini sağlamaktadır” dendi. Pakistan’da Başbakan İmran Han’ın düşürülmesine neden olan güvensizlik oylamasına ilişkin Pakistan Anayasa Mahkemesi kararına atıf yapılması ve eleştirilmesi de dikkat çekti.
‘ANAYASA İHLALİDİR’
Karara hukukçulardan tepki gecikmedi. Anayasa hukukçusu ve eski AYM üyesi Prof. Dr. Fazıl Sağlam, “Anayasanın açık hükmüne aykırı. Hukukun bittiği yer. Açık hüküm karşısında yorum farklılıkları değerini yitirir. Eleştirebilir ama uymak zorunda. Yok hükmünde saymak anayasa ihlalidir” dedi.
‘CEZAİ SORUMLULUKLARI VAR’
Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ise “Bu karar, Türkiye’de hukukun bittiği yeri gösteriyor” diye konuştu. AYM’nin, ihlal kararını uygulanması için yerel mahkemeye gönderdiğini anımsatan Türk, “Aslında ihlal kararının Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gelmemesi gerekirdi. AYM, gereğinin yerine getirilmesi için kararını İstanbul 13. ACM’ye gönderdi” diye konuştu. Türk, anayasanın 153. maddesine göre AYM kararlarının herkes için bağlayıcı olduğunu belirtirken, anayasanın 11. maddesine göre de anayasa hükümlerinin; yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğunu kaydetti. Türk, “Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bunların hiçbirini tanımıyor. Dairenin kararı, hukuk devletinin bittiği yerde verdiği bir karardır. Dairenin bu kadar nedeniyle sorumlulukları vardır. Bu karara uyulmadığı takdirde daire ne anayasayı ne hukuku tanıyor demektir. Anayasa, hukuk dışı bir karar verdi. Böyle bir karar veren hakimlerin de cezai sorumlulukları söz konusudur” ifadelerini kullandı.
‘ARTIK AYM YOK’
Anayasa hukukçusu Sühely Batum ise dairenin kararının hukuki olmadığını söyledi. “Ne kadar bir hukuk kararı şeklinde yazılmış olursa olsun, hukuksal karar değildir” diyen Batum, yargı vesayeti kavramının hukuksal değil, yargıyı siyasallaştırmak için uydurulmuş bir kavram olduğuna işaret etti. Bu kavramların yargı organları tarafından kullanılmanın “yeni ve yanlış” olduğunu kaydeden Batun, AYM’nin kararında Yargıtay’ın daha önce verdiği kararlara atıf yapıldığını anımsattı. Batum, “O kararlarda Yargıtay, bugün söylediğinin tam tersini söylüyor. Taban tabana zıt karar veriyor. Kişi değişti, dönem değişti diye karar değişir mi?” dedi. Batum, bu durumun kararın siyasi olduğunun açık göstergesi olduğuna işaret ederken, “Bu, hukuk devletinde mümkün olmayan bir karar. AYM, anayasaya göre anayasa yorumlamakta, ihlal kararı vermekte en son mercii” diye konuştu. Bundan sonra herkesin kararlara uymama imkanına sahip olacağını kaydeden Batum, “Bu, ‘Artık AYM istediğimiz kararlarda var, istemediğimiz kararlarda yok’ demektir. Türkiye’de hukuk devletinin olmadığı açıkça ortaya çıktı. Bu iktidar devam ettiği sürece çok açıklıkla AYM diye bir kurum yok demektir. Çünkü AYM’nin var olması demek, yetkilerini kullanabiliyor demektir. O kararı veren kişileri oraya atayan bir güç var, HSK. HSK’yı seçen de cumhurbaşkanı. Siyasi iktidar tamamen arkasında olmasa bunu söyleyemezler, cesaret edemezler” dedi.
‘SUÇ İŞLİYORLAR’
Hukukçu Başar Yaltı, dairenin kararının, önceki kararın devamı niteliğinde olduğunu söyledi. Dairenin anayasayı ihlal eden bir karar verdiği konusunda hukukçular arasında görüş birliği olduğunu vurgulayan Yaltı, “Bu kararın kabul edilebilir bir yönü yok. 3. Ceza Dairesi’nin yaptığı iş anayasayı ihlaldir. Bana göre suç işliyorlar. Onlar suç duyurusunda bulunmuştu AYM üyeleri hakkında. Şimdi tam tersinin yapılması gerekiyor. Bu kararı 3. Ceza Dairesi’ne gönderen İstanbul 13. ACM heyetinin suç işlediğini de kabul etmek gerekiyor” diye konuştu. AYM’nin, kararı “ilkokul öğrencisine öğretircesine ne yapılacağını açık şekilde yazarak İstanbul 13. ACM’ye gönderdiğini” belirten Yaltı, “Atalay’ın milletvekili olarak Meclis’te olması gerekirken bunu engellemek yoluyla milli iradeye karşı suç işliyorlar. Bunların yargılanması gerekir” ifadelerini kullandı. Anayasaya aykırı bir tavır ve tutum içerisinde suç işlendiğini söyleyen Yaltı, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’a da tepki gösterdi. Hukukun, yalnızca mahkeme koridorları arasında gidip gelen kararlar olmadığını vurgulayan Yaltı, “Asıl sorumlu, yetkili yer TBMM ve onun başkanıdır. Anayasaya göre kendi üyesine sahip çıkmayı beceremeyen, başaramayan ve bu konuda bir girişimde bulunmayan TBMM Başkanıdır” dedi. Yaltı, Kurtulmuş’un resmi yazılar yoluyla Atalay’ın tahliyesini isteyebileceğini söyleyerek, “TBMM Başkanı hukuku uygulamamaktadır. Juristokrasinin hakim olmasını sağlayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’dir” ifadelerini kullandı.
JÜRİSTOKRASİ NEDİR?
Dairenin kararında, AYM’ye “jüristokrasi” tepkisi gösterilmesi de tartışmalara neden oldu. “Yargıç yönetimi” ya da “yargıç iktidarı” olarak adlandırılan jüristokrasi, “ülkenin, yargıçların yorumlarıyla şekillenen yasalarla yönetilmeye çalışılması”nı tanımlıyor.