Vatan Evladı Bu Yazı Sadece Sana : Muğla’da Şehit Aileleri ve Gaziler Yetim mi?
Vatan Evladı Bu Yazı Sadece Sana : Muğla’da Şehit Aileleri ve Gaziler Yetim mi? Canım çocuğum, vatanımın güzel evladı sen bilir misin? Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözü vardır. 1932’de bir konuşmasında der ki “ kendi ordusuna sahip çıkmayan milletler, başkalarının ordularına hizmet ederler.” Sen, sen ol, askerini, polisini, jandarmanı, koruyucularını hep sev. Onların vatana […]
Vatan Evladı Bu Yazı Sadece Sana : Muğla’da Şehit Aileleri ve Gaziler Yetim mi?
Canım çocuğum, vatanımın güzel evladı sen bilir misin? Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözü vardır. 1932’de bir konuşmasında der ki “ kendi ordusuna sahip çıkmayan milletler, başkalarının ordularına hizmet ederler.” Sen, sen ol, askerini, polisini, jandarmanı, koruyucularını hep sev. Onların vatana sahip çıktıkları gibi sen de onlara sahip çık. Onlar, ezbere okuduğunu bildiğim İstiklal Marşımızdaki “Korkma!” sözünün karşılığıdır. Bizler korkmayız, çünkü biliriz onlar canları pahasına bizi korurlar. Oysa, onların tek bir gece rahat uykusu yoktur. Bunu nereden biliriz? Mustafa Kemal Atatürk’ün anlattıklarından, okuduklarımızdan biliriz. Yıl 1915, yer Anafartalar, aylardan Nisan şöyle anlatıyor:
“Burada benimle beraber harp eden bütün askerler kesin olarak bilmelidirler ki bize düşen namus görevini yerine getirmek için, bir adım geri gitmek yoktur. Rahat uykusu aramanın, bu rahattan yalnız kendimizin değil, bütün milletimizin ebedi olarak yoksun kalması ile sonuçlanacağını hepinize hatırlatırım.”
O günden bu yana hep nöbette, hep cephedeler. Ancak, rahat uyumamız için gece gündüz emekle, alın teri ile, bedenlerini bize siper ederek vatanımızı savunurken ailelerini bize emanet etmişlerdir. Kendi yetiştirdiği evlatları davulla zurnayla vatan borcunu ödesin diye cepheye, orduya göndermiş anneler, babalar ile yaşıyoruz. Ardında bıraktıkları eşler ve evlatlar da bizimle. Maalesef gidenlerin arasında, hepsi geri dönmedi. Cepheden hiç dönmeyip senin için, benim için, vatan için canlarını verenler olduğu gibi sağlıklarını yitirerek dönmüş gazilerimiz de var. Muğla’da ,13 ilçesinde, böyle 204 ailemiz var.
Sen,” mayın tarlası nedir?” hiç bilme diye mayın tarlasında dolaşanlar, sen “o dağlardan düşen çığların altında kalma “diye donarak can verenler var. Sen tadını çıkar istediler bu cennet vatanın, dört mevsimin doya doya. Rahatça yaşadığımız çocukluğu, özgürce gezdiğimiz vatan toprağını, bu topraklarda elimizi, kolumuzu sallaya sallaya özgürce kazandığımız her kuruşu onlara borçluyuz.
Şimdiye kadar vakit bunları öğrenmeye gelmediyse lütfen, annene, babana mutlaka sor “şehit kimdir?” diye. “Mustafa Kemal Atatürk’e neden Gazi diyoruz, gazi kimdir?” diye. “Mahallemizde var mı şehit ailesi veya gazi anne/baba?” diye. Bayram ziyaretlerinde milli ya da dini fark etmez, “ben Şehit Aileleri ve Gazilerimizi görmek istiyorum” de mutlaka.
Benim güzel çocuğum,
Geçmişe borçlandık ama sana daha çok borçluyuz. Tarih bilincini, kültür değerlerini aldık bir sandığa koyduk. Sandığın anahtarını koyduğumuz yeri unuttuk. Seni, bir şehidin korumaya çalıştığı kadar koruyamıyoruz belki de! Kendimizle yüzleşmeye vakit bulamıyoruz galiba…
Sen çocuğum, sakın bizi örnek alma!
Bizi örnek alıp da, bir gün şehit aileleri iftarı birlikte yapmak isterse mesela senin çatının altında ” zaten her gün pazar yerinde açık iftar var. Gidip orada yesin şehit aileleri de…” diyecek kadar hadsiz olma hiç!
Bizi örnek alıp da, Kurban Bayramı’nda komşunla paylaşmak için kestiğin hayvandan bir kilo et alıp ziyaretlerine gitmemeyi sen sakın düşünme. Muhakkak git kapılarını çal. Komşuların kim? Muhakkak tanı.
Bizi örnek alıp, sadece fotoğraflarda vefa gösterme, sosyal medyada iki satırda şehidini, gazini anmaya kalkma! Onları kimsesiz bırakma. Gidip bir Kıbrıs Gazisi’nden dinlemenin ayrıcalığını yaşa mesela o mücadeleyi. “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne neden yavru vatan derler? Sor, öğren. Onlar seni fedakarca hep çok sevdiler, sen de onları hep sev, hep say.
Bütçeni gereksiz lüks harcamalar için kullanırken, şehit aileleri için ne yapabilirim? sorusunu kendine sormamışlara benzeme hiç! Nereden geldiğini, nerede olduğunu, nereye gideceğini hep hatırla! Başkalarının sana hatırlatmasına gerek kalmasın.
Hele hele bu şehri temsilen Ankara’da göreve tabi olanlar gibi ,görevi halktan aldıktan sonra “sizin için ne yaparız?” diye soranlara hiç benzeme. Güldürme kendine. Hayalini kurduğuna, layık olmayı ömrün boyunca hep bil! Makamdan güç alma, makam seninle güçlensin.
Sen, sen ol güzel vatan evladı, hiçbir şehit ailesine ya da gazimize “bizleri remi bayramlarda protokollerde süs malzemesi olarak kullanıyorlar, onun dışında maalesef hatırlayan yok” cümlesini kurduracak kadar çarpık vicdanlı olma!
“Kervan yolda düzülür” diyenlerin sözüne kanma. “Kervan hazır olmasa yola düşmez” de onlara! Her zaman liyakati savun, doğrudan asla vazgeçme.
Seni bir şehit çocuğu ile tanıştırmak isterim. Tarih 16 Ekim 1925. Atatürk, Uşak’ta bir takım ziyaretlerde bulunuyor. Mustafa Kemal Atatürk’ü karşısında görünce, orada bulunan bir şehit çocuğu Atamızın yanına geliyor ve diyor ki:
“Beni söyleten etken var. Söyleyeceğim. Çünkü ben içinde lavlardan intikam fırtınaları, intikam boraları esen bir volkanım. Gök görültüleri, yıldırımlar, şimşekler benim depremlerimden, sarsıntılarımdan meydana gelir. Dünyanın hayat ve mematı benimle kaimdir. Maddi, manevi hiçbir kuvvet bendeki feveranı söndüremez; ne Alp dağlarının buzulları, ne Niyagara’nın coşkun köpükleri, ne okyanusların kudurmuş dalgaları benim bu feveranıma hiçbir engel teşkil edemez. Çünkü ben, bu hain kuvvetler tarafından tecavüze uğramış bir yetimim. Babamı şahadet, annemi sefalet, vatanımın mamurelerini düşman zulüm ve vahşeti aldı götürdü.
Şimdi ben, kökü kurumuş, dalları kırılmış kuru bir ağaca benziyorum. İşte bunun içindir ki, söyleyeceğim. Dünyanın en amansız düşmanları beni men etse yine söyleyeceğim.
Muhterem Paşa Babamız; bendeki bu azmi, bu imanı halkeden, yaratan aziz ve mukaddes bir kuvvet var; işte o da Türk yurdunu, Türk camiasını ilerleme nurlarına boğan, gelişmenin doruklarına ulaştırmaya saik olan büyük varlığınızdır. Nasıl ufak bir işaretinizle Türk orduları sefil ve alçak düşmanları aziz vatandan kovdular ve Akdeniz’de boğdularsa, ben de ve benim gibi, içinde volkanlar taşıyan binlerce şehit yavrusu ve bütün millet kurtarıcı elinizle işaret buyurduğunuz kurtuluş yolundan yürüyeceğiz, yürüyeceğiz.
Dumlupınar şehitliğinde, mübarek Dumlupınar kabrinde yatan aziz şehitlerin ruhlarını şad edinceye kadar yürüyeceğiz.”
Atatürk, bu konuşmayı dinlerken ağladı. Ve şöyle söyledi:
Şehit yavrusunun sözleri ruhumda büyük bir heyecan doğurdu. Bunu tasvir imkan haricindedir. Yalnız gözyaşlarım bu üzüntünün açık bir ifadesidir. Ben hayatta nadiren ağlayan bir adamım. O da Uşak’ta, burada vaki oldu.”
Güzel çocuğum, okumak hayatta kendine yapacağın en büyük iyiliktir. Bilir misin hala Mustafa Kemal’in askerleri aziz şehitlerinin ruhlarını şad etmek için yürüyorlar. Lütfen sen de ardında bıraktıklarını tanı. Emanetlerine iyi bak. Hiç unutma; vefa her yaraya en güzel ilaçtır! Sen geleceksin çocuğum, biz ise bugün! Gün bitiyor çocuğum, yarın ise umutlarla dolu, sen çok güzelsin biliyorum ve sana inanıyorum.
Haydi selametle…