Kahramanmaraş merkezli depremin yol açtığı yıkımı uzmanlar değerlendirdi: ‘Bilimi dinlemediler’
Cumhuriyet’e konuşan bilim insanları ve meslek odası temsilcileri, yöneticilerin kâr hırsının insan hayatına verdikleri önemin önüne geçtiğini vurguladı.
İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Taner Yüzgeç: Deprem sonrası açığa çıkan görüntülerle hemen hemen bütün depremlerde karşılıyoruz. Binaların yıkılmasının nedeni özellikle inşa aşamasındaki sorunlar. Yan yana iki bina ya da aynı sitede iki bina, biri yıkılıyor ama diğeri ayakta.
Bunlardan biri yıkılıyorsa inşa aşamasında sorun olduğunu gösterir. Bu tabi denetimsizlikle de alakalı büyük oranda. Bilgisizlik ve menfaat sağlamak amacıyla yapılmış bazı usulsüzlükler. Bunların toplamıdır bu görüntüler. Binalar denetimsizlik ve özensizlikten yıkıldı. Sonradan yapılan bazı tadilat ya da bilinçsiz girişimler de etkili olabilir. Genel bir sorunun göstergesi. Türkiye genelinde 6 milyon civarında riskli yapı bulunuyor. Ancak bu istatistiki bir veri. Binaların envanteri yok. Yıllardır bu bina envanterinin çıkarılması için söyleyip duruyoruz. Doğa kendisini ciddiye almayan, bilimi, tekniği önemsemeyenlere böyle dersler veriyor. 2020 Elazığ depreminden sonra tüm yer bilimci uzmanlar, bu bölgenin riskinin arttığını söylemişti.
– Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan: Tehlike sürüyor, artçı sarsıntılar devam edecek. İlk günde bu büyüklükte depremler olduğuna göre bundan sonra da meydana gelebilir. En azından birkaç gün vatandaşların çok dikkatli olması lazım. Türkiye’de 24 kentimiz doğrudan fay hattı üzerine inşa edilmiş. Doğu Anadolu fayı üzerinde olan kentlerimiz var. Ege sistemi üzerinde olan kentlerimiz var ve bunların birçoğu büyükşehir niteliğinde. Hangi fay kırılırsa kırılsın, bu hat üzerindeki yapılar hasar görmeye devam edecek. Kuzey Anadolu fayında da bugünkü gibi bir deprem her an olabilir. Marmara’nın içerisinde beklenen Marmara depremi sıklıkla gündeme geliyor. Marmara fayını etkilemiş midir? Orayı tetiklemez ama onların da ayrı dinamikleri var.
“DEPREMLE ETKİN MÜCADELENİN ESASLARI”
17 Ağustos 1999’daki Marmara depreminde dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, 17 bin kişinin ölümüne neden olan afetin nasıl yönetildiğini Cumhuriyet’e anlattı. Tantan, ilk olarak sağlık ekiplerini ardından Zonguldak’taki maden ocaklarında çalışan işçilerin deprem bölgelerine gitmesi için talimat verdiğini söyledi. O dönem sadece Ankara’da bulunan ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı olan Sivil Savunma Genel Müdürlüğü’nden ekipleri deprem bölgelerine gönderdiklerini kaydeden Tantan, “Marmara depreminden sonra yeniden yapılanmaya giderek 11 bölgemizde arama ve kurtarma birlikleri oluşturduk. Her ilde 120 personelden oluşan ve çok yönlü eğitimden geçirilmiş personelden meydana gelen arama kurtarma timleri oluşturuldu” dedi. Depremden önce, deprem sırasında ve depremden sonra olmak üzere “etkin mücadele” esaslarının belirlendiğini ifade eden Tantan, şunları kaydetti: “Olay yerine en acil şekilde varılması ve kurtarma çalışmalarına başlanması sağlandı. En önemlisi de depremin sadece sivil savunma bünyesinde bırakılmaması ve bunun topyekün bir savunma olması gerektiği gerekçesi ile diğer bakanlıkların da sorumlu olmaları istenildi. Binaların inşasında kullanılacak malzeme ile harcın denetim ve sorumluluğunun, zemin etüt ve iyileştirilmesinin belediyelerce yapılması sağlandı. Sonradan bu yapılanma İçişleri Bakanlığı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü bünyesinden alınarak bugünkü AFAD kuruldu. Ancak sonradan bu ilkeleri uygulama noktasında ne yazık ki büyük eksikler yaşandı. Şimdi ise bu eksiklerin yarattığı faciayı görüyoruz.”
“RANT ÖNCELİKLİ OLDU”
1999 depreminin ardından bilimsel çalışmalar yaptırdıklarını aktaran Tantan, “Maalesef güçlendirme çalışmaları maddi durumu iyi olanlar için yapılabildi. İktidarlar her daim rantı düşündükleri için beton diken projeler öncelikli oldu” dedi.
“İŞE YARAYAN GİTSİN”
İzmir depreminde bakanların bölgeden fotoğraf verdiğini anımsatan Tantan, “Doğal afetlerde kamu görevlileri, AFAD, belediyelerin eğitimli gönüllü sivil çalışma ekipleri, polis ve itfaiye dışında bölgeye kimsenin girmemesi gerekir” ifadelerini kullandı.
AFET RİSKİ YÖNETİLEBİLİR SEVİYEYE İNDİRİLMELİ
İTÜ Afet Yönetim Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, “Enkaza tek kişi girilmemeli. Eş sistemi kurulmalı. Enkaz bir artcı depremle ile yıkılmayacak şekilde güçlendirilmeli” dedi.
Afet yönetiminin enkaz kaldırmak, arama kurtarma çalışmaları yapmak olmadığının altını çizen Kadıoğlu, “Afet yönetimin ilk ve en önemli kısmı risk yönetimdir. Risk yönetimi olmadan kriz yönetiminde başarılı olmak mümkün değildir. Deprem öncesi afet riskini mutlaka yönetilebilir seviyeye indirgemek gerekir.
Kabul edilebilir, yönetilebilir olmayan riskler için hazırlanmak mümkün değildir. Türkiye’nin afet yönetimindeki en büyük hatası budur. Deprem sonrası arama kurtarma, barınma gibi ihtiyacını en aza indirgemek esastır” ifadelerini kullandı.
MAHRUKİ: DOĞRU BİLGİ ÖNEMLİ
1999 Marmara depremindeki rolüyle gündeme giren arama kurtarma derneği Akut’un eski başkanı ve Nasuh Mahruki, depremin ardından sosyal medya hesabından paylaşımlar yaptı. Mahruki, “Artçı depremler olacaktır, ilk depremde yıkılmayan binalar artçılarda yıkılabilir. Mahalleli yardımlaşmalı ve dayanışmalı. Paniği engelleyin. Enkaz altında kalanlara yardım edemiyorsanız, yerlerini kayıt edin ve yetkililere bildirin. Bu işin altından hep beraber kalkacağız” mesajını paylaştı. Mahruki, “Ailenizle beraberseniz ayrılmayın birbirinizden. Kendinizi yağmur ve soğuktan koruyun. Bulunduğunuz yerde yardıma ihtiyacı olana yardim edin. Trafiğe çıkmayın, toplanma alanınıza ulaşın. Uzun sürecek bir mücadeleye hazırlanın” önerilerinde bulundu. Nasuh Mahruki, “Büyük depremlerde arama kurtarmacılar dahil bütün kaynaklar aşırı kısıtlanır. Sosyal medyada duyduğunuz ihbarları doğruluğunu teyit etmeden paylaşmayın ve yaymayın” ifadelerini kullandı. Jeolog Prof. Dr. Naci Görür’e de atıfta bulunan Mahruki, “Naci Hoca zamanında tecrübesiyle akıl yürütmüş ve öngörmüş bu depremi de. 510 yıl sonra yine aynı yerde aynı büyüklükte bir deprem daha oldu. Depremin ne zaman olacağını bilemeyiz ama olacağını bilebiliyoruz. Yapmamız gereken binalarımızı sağlam yapmak, hazırlıklı olmak, önlem almak” dedi.
DİĞER İLLERDEN TEKNİK PERSONEL GÖNDERİLMELİ
Elektrik Mühendisleri Odası Başkanı Mahir Ulutaş: Hızlı bir şekilde ülkenin farklı illerindeki teknik personelin oraya gönderilmesi lazım. Vatandaşların hasarlı binalara girmemesi ve toplanma alanlarında kalmalı. Toplanma alanlarında ısıtma ve aydınlatma hizmeti verilmek zorunda, yeterli jeneratör yoksa çevre illerden getirilmesi gerekir.
Özel sektördeki envanter çıkarılmalı ve bu kullanılmalı. Elektrik sisteminde gördüğümüz bir şey yok, bölgeye enerji verilmesine yönelik bir sıkıntı görünmüyor, özellikli binaların, trafoların ve trafo merkezlerinin elektrik sistemlerinin hızlı bir bakım ve kontrolden geçirilmesi gerekli. Bölgedeki teknik personel dışında, çünkü onların kendi ailelerini korumaya almaları gerekiyor, ülkenin diğer bölgelerinden teknik personel bu bölgeye gönderilmeli.
AKKUYU’YA ETKİLERİ
Barajlar kontrol edilmeli. Bölgede Akkuyu Enerji Santrali’nin inşaatı vardı, onun yapımında birtakım sıkıntılar bulunuyordu, betonda çatlaklar çıkmıştı, kamuoyunu pek aydınlatmayan açıklamalarda bulunmuşlardı. Bu yüzden depremin Akkuyu Enerji Santralı üstündeki etkisinin detaylı raporlanması gerekli. Santral devreye girdiğinde, depremin etkisini hissetmek felaket olur. Bölgede telekomünikasyonun, haberleşmenin kesilmemesi için, devlet kurumlarının altyapısı kullanılmalı.
TEMİZ SU TEMİNİ TIBBİ YARDIM KADAR ÖNEMLİ
Çevre Mühendisi Prof. Dr. Beyza Üstün: Deprem bölgesinde temiz içme suyu sağlanmalı. Bunun ivedilikle ve yerel yönetimlerle koordine olunarak yapılması lazım. Hangi parti nedir diye düşünmeden yapılmalıdır. Biz bunu sel felaketlerinde yaşadık. Bina çöktüğü kadar altta kanalizasyon sistemleri de çöküyor. Dolayısıyla yeraltı yerüstü bütün sulara kanalizasyon karışmaya başlıyor. Sonuçta insanlar gıda almasalar bile su içecek. Bunun için suyun çok ivedilikle dağıtılması en az tıbbi yardım kadar önemlidir.