Düşündüren Rapor: 1,5 Milyon Kız Çocuğu Okulda Değil!
Öğrenci Veli Derneği’nin (Veli-Der) 2022-2023 Eğitim-Öğretim Yılı değerlendirme raporunu açıklandı. Rapora göre ülkemizde eğitim sisteminin dışında 1,5 milyon kız çocuğu var. Raporda ayrıca iki çocuktan birinin açlık ve yoksullukla mücadele ettiği vurgulandı.
Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der), ‘2022-2023 Eğitim-Öğretim Yılı Yıl Sonu Raporu’nu açıkladı. Dernek tarafından bugün İstanbul Kartal’da düzenlenen basın açıklamasıyla sunulan raporda 2002 yılında Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan payın 17,18 iken 2023 yılında bu payın 9,18’e düştüğü belirtildi.
Özel okul sayısının rekor düzeyde arttığı, 1,5 milyonu aşkın kız öğrencinin eğitim öğretimin dışında kaldığı tespitlerinin de yer aldığı değerlendirme raporunun detayları şöyle:
TÜM ÖĞRENCİLER İÇİN ÜCRETSİZ YEMEK, SU VE DÜZENLİ MADDİ EĞİTİM DESTEĞİ
“Salgın, zamlar, ekonomik kriz ve seçim sonrası daha da artan ekonomik kayıplarla birlikte artan yoksulluk en çok çocukları etkiliyor. Ücretsiz okul yemeğinin yalnızca okul öncesi eğitim ve taşımalı eğitimden yararlanan öğrencilerin devam ettiği pansiyonlu okullarda dağıtılacağı açıklaması çocukların yaşadığı gıdaya ulaşım sorununda bir algı yaratmanın ötesine geçmemekte ve yaşanılan beslenme sorununa çözüm olmaktan son derece uzaktır.
Yalnızca 2020 verilerinde dahi ülkemizdeki çocukların yüzde 44,3’ü yoksulluk ve açlıkla karşı karşıya bırakılmıştı. Açlık sınırı 9.814 TL’ye, yoksulluk sınırı 33.948’e ulaşmıştır. 10 milyon işçi asgari ücretle veya asgari ücret civarında çalışmaktadır. Yoksulluğun, zamların artışı ile beraber en az iki çocuğumuzdan biri açlığı, yoksulluğu yaşıyor.
Okullarda yetersiz ve dengesiz beslenme sorunu kadar önemli bir sorun olan sağlıklı içme suyuna erişimdir. Tüm okullarda, üniversitelerde tüm öğrenciler için ücretsiz yemek ücretsiz sağlıklı içme suyu uygulaması başlatılmalıdır. Açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşayan tüm çocuklara her ay düzenli maddi eğitim desteği verilmelidir.
ÇOCUKLARIN OKULLARA GERİ DÖNÜŞÜ SAĞLANMALIDIR
MEB’in TBMM’de açıkladığı verilere göre; ilkokulda 11 bin 654 öğrenci, ortaokulda 28 bin 421 öğrenci, lisede 240 bin 668 öğrenci örgün eğitim dışına çıkmıştır. Asıl gerçek ise çok daha vahimdir. Yoksulluğun derinleştiği her gün kitlesel okul terki yaşanmaktadır.
2021-2022 eğitim öğretim yılında 570 bin 293 çocuk herhangi bir eğitim kurumuna kayıtlı değildi. Bu çocukların nerede olduğuna, ne yaşadığına ilişkin en ufak bir bilgi yok. Açık öğretim, ortaokul ve liselerindeki öğrenci sayısı 1 milyon 738 bin 198 ile zirveye ulaştı. Mesleki eğitim merkezleri adıyla 9. sınıftan 13 yaşından itibaren mevzuatta haftanın 4 günü fiiliyatta çoğunlukla haftanın tamamı esnek çalışma koşullarında çalıştırılan çocuklar ise kağıt üzerinde okulda gösterilip fiilen örgün eğitim dışına çıkarılmış öğrencilerin sayısı ise bir yıl içinde yüzde 784 artışla 1 milyon 405 bine ulaşmıştır.
Evlenme, nişanlanma durumunda örgün eğitimle ilişikleri kesilir denilerek çocuk yaşta evlilikler yasallaştırıldı. Gerçeklerin üzerini örten açıklamalarıyla inandırıcılığı kalmayan TÜİK verileri bile gerçeklerin üzerini örtmeyi başaramıyor. 2021’de yalnızca 16-17 yaş grubunda 14 bin çocuk resmi olarak çocuk yaşta ve zorla evlendirildi. TÜİK 2022 verilerine göre ise 15-19 yaş aralığında 856 bin öğrenci örgün eğitim dışına çıkmıştır. Bu çocuklarımızın 556 binini kız çocukları oluşturmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2021-2022 eğitim öğretim yılı okullaşma istatistiklerine göre ilkokulda 195 bin, ortaokulda 298 bin, lisede 373 bin kız çocuğu eğitimin dışındadır. Açık öğretimde okuyan kız çocuğu sayısını ise 636 bin 270 olarak belirten istatistikler, toplamda 1,5 milyonu aşkın kız çocuğunun eğitim sisteminin dışında bırakıldığını göstermektedir.
Mesleki eğitim verilen kurumlarda ve örgün eğitim dışına çıkarılan çocuklarımızın eğitim hakkı ellerinden alınmakta, bedava iş gücü haline getirilmekte aynı zamanda yaşam riski ile de karşı karşıya bırakılmaktadır. 2013’te meslek liselerinde okul ortamında ve işletmelerde 239 “iş kazası” yaşanmışken 2019’da bu sayı 2 bin 385 oldu. Ayrıntılı veri olmadığı için çocukların hangi “kazaları” yaşadıkları sonuçlarına ilişkin hiçbir açıklama, veri yok.
EĞİTİME YETERLİ BÜTÇE AYRILMALIDIR
1998’de eğitim yatırımlarına ayrılan bütçe yüzde 30,03 iken bu oran son 21 yıl süresince düşürüldü. Eğitim yatırımlarına 2002’de MEB bütçesinden yüzde 17,18 pay ayrılırken 2023 yılı için eğitim yatırımlarına ayrılan pay 9,18’dir. 2022’de MEB bütçesinin merkezi yönetim bütçesine oranı yüzde 10,79 iken, 2023 bütçesi mali bütçe kanun teklifi ile bu oran yüzde 9,64’e geriledi.
OKULLARDA DEPREMLE İLGİLİ ÖNLEMLER ALINMALIDIR
MEB verilerine göre deprem yönetmeliğinden önce inşa edilmiş okul sayısı 31 bin 307‘dir. Son on yılda yalnızca 5000 okula depreme dayanıklılık testi uygulanmış, bunların 1500’ü depreme dayanıklı olmadığı için yıkılmış, 2000 okul güçlendirilmiştir. Sadece İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya gibi 10 büyük şehrimizde yıkılıp yapılmayan okul sayısı 234’tür. Bu okulların ihaleleri ödenek yokluğu gerekçesiyle iptal edilmiştir; ancak diğer taraftan özel meslek lisesi sahiplerine teşvik adı altında milyonlarca lira, 25 Mayıs 2022 tarihinde bakanlık bütçesinden yalnızca Maarif Vakfı’na 1 miyar 871 milyon lira aktarılmıştır ve 2023’te Maarif Vakfı’na 3,5 milyar TL kaynak öngörüldüğü MEB Denklik Yönetmeliği’nde yer alan değişiklikle açıklanmıştır.
LAİK, KAMUSAL OKUL ÖNCESİ EĞİTİM TÜM ÇOCUKLARIMIZA ÜCRETSİZ SAĞLANMALIDIR
Laik, kamusal okul öncesi eğitim tüm çocuklarımızın hakkıdır. Zorunlu imam hatipleştirme, müfredat değişimi, okullaşma politikası, sınav sistemi değişiklikleri, tarikatlarla eğitimde yapılan protokol, iş birlikleri ile laik eğitim tamamen ortadan kaldırılmıştır. Son Milli Eğitim Şurası sonrası alınan kararla ise bu uygulamaların daha da ötesine geçilmiş, okul öncesi dini eğitim 4-6 yaş Kuran kurslarının yaygınlaştırılmasıyla 4 yaşa düşürülmüştür.
Aralık 2021’de gerçekleştirilen Şura sonrası okul öncesi dini eğitim toplum temelli kurumlar adı altında kısa süre içinde önce yüzde 153 oranında artırılmış, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yapılan son açıklama ile de 4-6 yaş Kuran kurslarına katılmak zorunda bırakılan çocuk sayısı 2013’ten bugüne 1 milyonu aşmıştır. 2022-2023 eğitim öğretim yılının başında bu sayı 127 bin 258’di. (Son açıklamada 208 bin 920 kişi “mezun” oldu şeklinde açıklandı.)
ÇEDES VE TÜM PROTOKOLLER İPTAL EDİLMELİDİR
Protokoller ve iş birlikleri adı altında tüm eğitim kurumları “iş gücü piyasasının ihtiyaçlarını karşılamak” ifadesiyle sermayenin ve cemaatlerin, tarikatların ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuşatması altına girdi. “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) protokolü ise bugüne kadar imzalanan protokollerin daha da ötesine geçerek hem öğretmenlik mesleğini hem de öğrencilerin laik, bilimsel eğitim hakkını hedef alan ve Diyanet’in, dini yapıların eğitim kuşatmasını kalıcı ve sürekli hale getiren bir protokol.
Protokol kapsamında Eskişehir ve İzmir’de yer alan 842 okulda, “Manevi danışman” adı altında imam, müezzin ve vaiz gibi din hizmetlerinde çalışan kişiler görevlendirildi. Protokolle imam, vaiz, vaize adıyla din görevlilerinin ve gönüllü öğrencilerin, öğrencilere, “Değerler Eğitimi” vermesinin önü açılıyor. Protokol ile ayrıca, Diyanet’in belirlediği görevlilerin veliler ile ayda bir kez bir araya gelebilmesine olanak sağlanıyor. Bu kişileri ise il/ilçe müftülükleri belirleyecek. Deprem bölgesinde de çalışmalar yürütülecek. Deprem bölgelerindeki öğrencilerin AFAD, Kızılay, Yeşilay ve Diyanet Vakfı’nın çalışmalarında yer almaları sağlanacak.
Protokol kapsamında, okul dışındaki mekanlarda da etkinlikler düzenlenebilecek. ÇEDES kapsamındaki kurslar, “İl ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin onay vermesi” halinde protokol taraflarınca sağlanan mekanlarda gerçekleştirilebilecek. Değerler kulübü öğrencilerine rol model olabilecek vasıftaki gönüllü öğrencilerin proje kapsamındaki çalışmalara destek verebileceği maddesi ise son derece ucu açık ve çocuklarımızın kimlere teslim edileceği konusu son derece tehlikelidir. Okullarımızın, eğitimin dini yapılara teslim edilmesinin en ağır sonuçlarını yaşamamıza rağmen aynı uygulamalara devam edilmektedir.
ÇEDES ve tüm protokoller iptal edilmelidir. Tüm velileri ÇEDES protokolüne karşı dilekçe vermeye ve çocuklarımızın laik, bilimsel eğitim hakkı için mücadele etmeye çağırıyoruz.
PROJE OKULLARI UYGULAMASINA SON VERİLMELİDİR
Proje okul uygulaması için ilk adım 2014’te 652 sayılı KHK ile atıldı. Türkiye’nin en köklü liseleri başta olmak üzere başlangıçta 155 okul proje okulu ilan edildi. Bu KHK ile MEB’e söz konusu okullara öğretmen atama, okulda görev yapan öğretmenleri görevden alma, okula müdür ve yöneticileri atama yetkisi verildi. “Aynı okulda sekiz yıldan daha fazla çalışmış öğretmen olmayacak” düzenlemesi ile öğretmenler fiilen sürgün edildi.
Velilerin, öğretmenlerin haftalar süren itirazlarına, eylemlerine rağmen o günden bugüne proje okulları kadrolaşma politikalarının hayata geçirildiği, eğitimin laik niteliğinin ortadan kaldırıldığı ve piyasalaştırıldığı, okulların tarihinin, kültürünün festivallerini, etkinliklerini yasaklayarak yok edilmeye çalışıldığı kurumlar haline getirildi.
EN AZ 100 BİN ÖĞRETMEN ATAMASI YAPILMALIDIR
2002-2022 döneminde 19 bin 708 köy okulu kapatıldı. Eğitime erişim en temel hak olmasına rağmen köylerde yaşayan çocuklarımız okulsuz, öğretmensiz bırakıldı. Taşımalı eğitime mecbur bırakıldı. 2022 verilerine göre öğretmen yetersizliği nedeniyle okullarımızda en az 80 bin ücretli öğretmen bulunmasına, 20 bine yakın köy okulunun kapatılmasına, anlatılamaz acılarla kaybettiğimiz öğretmenlerimize ve başta deprem bölgesi olmak üzere her okul için en az 1 psikolojik danışman ve rehber öğretmen ihtiyacına rağmen yeterli öğretmen ataması yapılmadı.
Çocuklarımız okulsuz, öğretmensiz, ataması yapılmayan öğretmenler ise özel okullarda asgari ücretin dahi altında veya başka işlerde açlık sınırı altında çalışma koşulları ile baş başa bırakıldı. Geleceğine dair umudu kalmayan onlarca öğretmen yaşamına son verdi, atamaları yapılmadığı için farklı işlerde çalışırken iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Geçtiğimiz günlerde bir öğretmenimizi daha özel okulda çalışırken işsiz kaldığı için inşaatta çalışırken kaybettik. Çocuklarımızın eğitim hakkı, öğretmenlerin mesleki hakları için bir an önce en az 100 bin öğretmen ataması yapılmalıdır.
ÖZEL OKUL SAYISI TÜM ZAMANLARIN REKORUNU KIRMIŞ DURUMDADIR
Özel okul ve özel okula giden öğrenci sayıları tüm zamanların rekorunu kırmış durumdadır. Eğitimde 4+4+4 uygulaması öncesinde Türkiye’de 4 bin 664 özel okul bulunmaktayken, 2022 yılı itibariyle özel okul sayısı 14 bin 179’a toplam öğrenci sayısı ise yaklaşık 2,5 kat artarak 535 bin 788’den 1 milyon 578 bin 233’e (önceki 1 milyon 310 bin 605) yükselmiştir. 4+4+4 uygulamasının başlamasından bu yana öğrenci artışına rağmen kamuya ait ilkokul sayısı 5 bin 697 azalmıştır.
Yaşanan enflasyon artışını gerekçe gösteren özel okul sahipleri özel okulların bir ticarethane olduklarını açıkça kanıtlayan bir şekilde velilerden yüz binlerce lira talep etmekte, öğretmenleri ise haftanın yedi günü esnek çalışma koşullarında ve asgari ücretin dahi altında çalışmaya zorlamaktadır. Özel okul sahipleri ne istese yapan MEB özel okul ücretleri zam oranını 2023-2024 eğitim öğretim yılı için yüzde 65 olarak açıklamıştır. Bu devasa rakam bile özel okul sahipleri için yeterli olmamış bu oran yalnızca ara sınıflarla sınırlanmakta yeni kayıtlarda ise çok daha yüksek ücretler talep edilmektedir.
Biz veliler her yeni güne kaygıyla başlıyoruz. Çocuklarımızın okullara aç gitmediği, yoksulluktan kaynaklı okullarını terk etmek zorunda bırakılmadığı, çocuk yaşta işçileştirilmediği, deprem riski nedeniyle yaşamlarına ilişkin kaygı taşımadığı, okulsuz, öğretmensiz kalmadığı, okulların cemaatlerce kuşatılmadığı, laik, kamusal eğitim hakları için mücadele etmeye devam edeceğiz.”