8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde İstanbul Sözleşmesi vurgusu: ‘Yaşamak istiyoruz’
Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Ancak kadının adı hâlâ yok. İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıyla 20 Mart 2021 tarihinde feshedilmesinin ardından bu yana 577 kadın öldürüldü, 499 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadın dernekleri ve avukatlar Cumhuriyet’e konuştu.
Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Ancak kadının adı hâlâ yok. Kadınlar öldürülüyor, işsiz bırakılıyor. Namus cinayetleri adına katlediliyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2023 yılının ilk iki ayında 42 kadın öldürülürken 37 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu.
2022 verilerine göre ise 334 kadın öldürüldü, 245 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu. İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıyla 20 Mart 2021 tarihinde feshedilmesinin ardından bu yana ise 577 kadın öldürüldü, 499 kadın da şüpheli şekilde ölü bulundu. Kadın cinayetleri ve şüpheli kadın ölümleri önlenemezken 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadın dernekleriyle ve avukatlarla konuştuk. İşte görüşleri:
TESLİM OLMAYACAĞIZ
29 Ekim Kadınları Derneği Genel Başkanı Avukat Şenal Sarıhan: Kadın cinayetlerinin arttığı bir dönemdeyiz. Toplumsal cinsiyete duyarlı bir iktidar gerek. İstanbul Sözleşmesi yeniden imzalanmalı. Gericiliğe teslim olmak istemiyoruz. Helalliklere teslim olmak istemiyoruz. Yaşamak istiyoruz ve aydınlanmacı bir toplum olarak yaşamak istiyoruz.
CİNAYETLER ARTTI
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Temsilcisi Gülsüm Kav: İstanbul Sözleşmesi’nin feshinden sonra kadın cinayetleri arttı. Kadınları şiddet karşısında koruyan sözleşmeden el çekmek “ben korumayacağım kadınları” demek zaten erkek şiddetine yol açmaktır.
CİNSIYET AYRIMCILIĞINA KARŞI
Avukat Selin Nakıpoğlu: İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli kriteri, kadınerkek eşitliğinin sağlandığı, kimseye ayrımcılık yapılmadığı, kimsenin kimseye şiddet uygulamadığı bir toplum yaratmaktır. Bir kişinin “ben istedim öyle olacak” demesi üzerine sözleşmeden hukuk dışı bir kararla çıkılınca, ülkede erkek şiddetinin oranı hızla yükseldi. Sözleşme yürürlükte olsaydı kadınların çığlıkları yok sayılamayacaktı. Depremde bile cinsiyet ayrımcılığına maruz kalınmayacaktı.