SON HABERLER

Serdar Gündoğ / T24 Yazısı “Canım ülkemde yaralı bir kuş: Adalet”

Canım ülkemde yaralı bir kuş: Adalet Can, elbette çıkacak bir gün ve o bir gün, zalimin kendini mağdurun yerine koyduğu bu ikiyüzlü yobazlık da düşecek yakasından adaletin Yine döküyorduk içimizdeki hayal kırıklıklarını, kırgınlıklarla beraber bir güneş sofrasında. En ayığının gülen yüzüne, samimi bir tebessümle kırpılan gözlerine anlatır ya insan, hani sonra sözler asılı kaldığında havada; […]

Serdar Gündoğ / T24 Yazısı “Canım ülkemde yaralı bir kuş: Adalet”

1620006

Canım ülkemde yaralı bir kuş: Adalet

Can, elbette çıkacak bir gün ve o bir gün, zalimin kendini mağdurun yerine koyduğu bu ikiyüzlü yobazlık da düşecek yakasından adaletin

Yine döküyorduk içimizdeki hayal kırıklıklarını, kırgınlıklarla beraber bir güneş sofrasında.

En ayığının gülen yüzüne, samimi bir tebessümle kırpılan gözlerine anlatır ya insan, hani sonra sözler asılı kaldığında havada; dem durumuna aldırmadan benzer bir meşk ile başka bir dinleyici aranır masada, bulur bulmaz bir soluk bitirmek için ne bitmez hikâyeler anlatılır, ertesi gün belki de hiç hatırlanmayacak…

Öyle bir çilingir sofrasının bizi sarıp sarmalayan loş karanlığı içinde tüten bir şöminenin rahatsız etmeyen dumanını aralayan İbrahim Abi, bana yakın olan elini daha da uzatarak lafa girişti: “Bir gün yazmalısın.” Sözlerinin devamını yine aklımdan bin bir şey geçirerek dinlemiştim, ertesi gün unutmayayım diye not da alarak.

Tastamam bir yıl olmuş anlatalı ve bu bir yılda epey bildik olan ama günümüz için derslerle dolu “Derviş ve Kuş” hikâyesini ilişkilendirebileceğim onca şey yaşandı ve yaşanıyor ve anlaşılan daha niceleri de yaşanacak…

Yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman dervişi hemen çağırtır ve ona sorar: Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?

Derviş kendini şöyle savunur: “Sultanım, kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yaklaştım yine kaçmadı. Teslim olacağını düşünüp atladım. Yakalayacağım esnada kanadı kırıldı.”

Hz. Süleyman: “Bak, bu adam haklı, niye kaçmadın? O sinsice yaklaşmamış, hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kırıldı diye şikâyet ediyorsun”

Kuş kendini savunur: “Onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsa hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, diye düşündüm.

Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister. “Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.

Ancak bu emre kuş itiraz eder: “Efendim, sakın böyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.

“Neden” diye sorar Hz. Süleyman.

Kuş sebebini şöyle açıklar: “Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar.

Siz en iyisi üzerindeki derviş hırkasını çıkarın. Çıkarın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”

Ben mesela, yargıdaki dejenerasyonun bir başka yüzüne ışığı tuttuğunda panik-depresif bir atak geçiren muhatapların gündüz vakti gözaltına alıp gece vakti İstanbul’a aşırdıkları Tolga Şardan‘ın hayret verici beş günlük tutuklanma süreciyle peşi sıra gelen; Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi kararını tanımayarak yargıçlarının da hırkalarını çıkarmalarını isteyecek kadar ileri gidebileceğini hiç düşünemezdim.

Amma velakin, o da oldu!

Oysa hakikatte, asıl hikâye; mazlumun hakkı değil miydi, güçlünün güçsüze dayattığı şartlara karşı hak aramak, o hakkı talep etmek?

Benim canım ülkemde yaralı bir kuş olmuş adalet…

– Anayasa’nın 67. maddesinde güvence altına alınan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE…

– Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE…

Oy çokluğu ile karar verilmiştir.

Atatürk‘ün adını bizzat kendisinin verdiği ve şahsi meselem dediği Hatay’ın vekili olan Can Atalay‘la ilgili Anayasa Mahkemesi kararı yukarıdaki gibi; o kadar duru, o kadar berraktı ki…

Can, elbette çıkacak bir gün ve o bir gün, zalimin kendini mağdurun yerine koyduğu bu ikiyüzlü yobazlık da düşecek yakasından adaletin.

O günü beklerken:

“Hayatın içindeki kötülükle her zaman başa çıkılamıyor. Buna rağmen, kötülüğün var olduğunu varsayarak ve ona karşı zırhlarını kuşanarak, sürekli tetikte yaşamak da yanlış geliyor bana… Bu biraz da kötülüğün varlığını kabul edip onaylarken onu daha da güçlü kılmak; önünde boyun eğmek sanki…”

Ne kadar yaralı bir kuş misali kolumuz kanadımız kırılmış olsa da diğer türlüsü için “iyiliğe inanmak” gibi bir güce sahip olduğumuzu da hatırlatan Neşe Yaşın‘ın yazımla eş zamanlı yukarıdaki sosyal medya paylaşımını, sonrası için bir mücadele motivasyonu olarak alıyorum kendime ve pek tabii sizlere de salık verebileceğim en doğru mesaj olarak.

Ve umarım “Derviş ve Kuş” hikâyesinde olduğu gibi gücünü salt hırkasında görenler, bir gün kahredici bir mahcubiyet içinde iyiliğin insafı ile baş başa kalırlar!

Ancak savunma makamı Türkiye Barolar Birliği, bu işi benim gibi öyle temenniye bırakacak gibi değil, anayasal düzene bir başkaldırı olarak nitelediği tutum karşısında ilgili Yargıtay Daire Üyeleri bakımından “görevden el çektirmeye davet” yaptırımının uygulanması için Yargıtay Yüksek Disiplin Kuruluna başvurdu.

Hem de yargıya duyulan güveni zedeledikleri, “görevi kötüye kullanmak” ve “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçunu işledikleri gerekçesiyle Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’na suç duyurusu ile birlikte.

Demem o ki: “Hırka mühim, o hırka sırtında olduğu sürece yapan yaptığından geri durmayacak çünkü.”

Bilmem anlatabildin mi?

Eyvallah.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ