Biyoçeşitliliği tehdit eden istilacı yabancı bitki türleri hakim tür haline geliyor

– İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Mühendisliği Bölümü Toprak İlmi ve Ekoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Doğanay Tolunay:
– “İstilacı yabancı türler, belli bir coğrafyada doğal olarak bulunmayan, çeşitli şekillerde o coğrafyaya, ekosisteme dışarıdan gelmiş, doğal türlerle rekabete girerek onları doğal ortamlarından uzaklaştıran türlerdir. Bunlar göllerde yetişen su mercimeği olabilir, ormanlar üzerinde ise kokar ağaç veya yalancı akasya olarak adlandırdığımız türler olabilir”
– “Kokar ağaç Ankara’da hakim ağaç türü haline geldi ve bu türün doğal ormanlara yayılımının engellenmesi gerekiyor. Muğla çevresinde eski maden ocaklarının rehabilitasyonu için kullanılan bu tür, doğal ormanlara doğru yayıldığı için başta otsu türler olmak üzere orman ağaçlarıyla da rekabete girerek onları yavaş yavaş doğal ekosistemlerinden uzaklaştırıyor”

Biyoçeşitliliği tehdit eden istilacı yabancı bitki türleri hakim tür haline geliyor

orman

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Toprak İlmi ve Ekoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Doğanay Tolunay, istilacı yabancı bitki türlerinin, doğal türlerle rekabete girerek onları doğal ortamlarından uzaklaştırdığını söyledi.

Yüzölçümünün yüzde 29,8’i ormanlarla kaplı olan Türkiye’de 23 milyon 245 bin hektar ormanlık alanın 13 milyon 707 bin 843 hektarı normal kapalı, 9 milyon 537 bin 157 hektarı boşluklu kapalı ormandan oluşuyor. Zengin bitki ve hayvan biyoçeşitliliğini içinde barındıran bu alanların yüzde 29,4’ünü meşe, yüzde 22,7’sini kızılçam, yüzde 18,3’ünü ise karaçam ağaçları kaplıyor.

İklim değişikliğine bağlı yaşanan sıcaklık artışı, kuraklık ve sel gibi aşırı hava olayları, orman ekosistemlerinde ciddi tahribata yol açarken dünyada iklim krizinin en fazla etkilediği bölgelerin başında gelen Akdeniz iklim kuşağında yer alan Türkiye’de özellikle yaz mevsiminin başlamasıyla orman yangınlarının sayısında artış yaşanıyor.

Türkiye’deki toplam orman alanının yüzde 60’ını birinci ve ikinci derece yangına hassas alanlar oluştururken 1 Ocak 2022 ile 28 Kasım 2023 arasında çıkan 2 bin 558 orman yangınında 15 bin 611 hektar ormanlık alan zarar gördü.

Ormanlarda biyoçeşitliliğinin korunması için yangınların önlenmesi kadar yangın sonrasında ağaçlandırma çalışmalarının bölgenin ekosistemine uygun yapılması da büyük önem taşıyor.

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Tolunay, ağaçlandırma çalışması yaparken bölgenin iklim ve toprak özelliklerinin dikkate alınması gerektiğini kaydetti.

Ege ve Akdeniz’de yetişen kızılçam ormanlarının ve maki bitki örtüsünün yangınlara uyum sağlamış türler olduğunu belirten Tolunay, “Maki alanlarını sadece korusak dahi oradan yanmış gövdeler sonra sürgün veriyor, birkaç yıl içinde orası yeşeriyor. Kızılçam ormanlarında da yangından sonra yanan ağaçlardaki kozalaklar yanmıyor ama sıcağın etkisiyle kozalaklar açılarak tohumlar külün içine düşüyor ve külün içinde bunlar çok rahatlıkla çimlenebiliyor. Bazen de ağaçlar çok yandıysa ya da yanan ağaçlar gençse ve üzerinde yeterince kozalak ve tohum yoksa o zaman çevredeki doğal ortamlardan tohum toplayarak tohum takviyesi yaparız.” dedi.

– “Asıl tehlikeli olan, istilacı yabancı türlerdir”

Türkiye’deki ormanların yüzde 95 ila 97’sinin bulundukları ortamın iklim şartlarına, diğer türlerle rekabete ve toprak özelliklerine uygun şekilde yaşamayı başarmış doğal ormanlardan oluştuğunu ve her ağaç türünün bu nedenlerle her bölgede yetişemeyeceğini ifade eden Tolunay, Ege ve Akdeniz’de ağırlıklı olarak kızılçam, Karadeniz’de ise nemli ortama uyum sağlayan kayın ve gürgen gibi ağaç türlerinden oluşan ormanların bulunduğu bilgisini paylaştı.

Prof. Dr. Tolunay, iklim değişikliğinin etkilerinin günden güne daha hissedilir olmasıyla bugün dikilen ağaçların 80 yıl sonra daha sıcak ve kurak iklim şartlarına uyum sağlayabilmesinin, yörenin doğal yapısına uygun ağaç türlerinin tercih edilmesiyle mümkün olabileceğinin altını çizdi.

Diğer türlerle rekabete girerek onların yayıldığı alanları işgal eden hem doğal hem de yabancı bitki türleri bulunduğunu kaydeden Doğanay Tolunay, şu bilgileri paylaştı:

“Biz göknar ağaçlarına doğal istilacı tür deriz ama bu doğal bir süreç olduğu için çok büyük bir ekolojik sorun değildir. Asıl tehlikeli olan, istilacı yabancı türlerdir. İstilacı yabancı tür dendiğinde kamuoyu denizdeki balon balığını, aslan balığını bilir. İstilacı yabancı türler, belli bir coğrafyada doğal olarak bulunmayan, çeşitli şekillerde o coğrafyaya, ekosisteme dışarıdan gelmiş, doğal türlerle rekabete girerek onları doğal ortamlarından uzaklaştıran türlerdir. Bunlar göllerde yetişen su mercimeği olabilir, ormanlar üzerinde ise kokar ağaç veya yalancı akasya olarak adlandırdığımız türler olabilir. Bu iki tür de ülkemize yurt dışında çeşitli amaçlarla getirilmiştir ama ülkemizde hızlı şekilde büyüyerek doğal türleri yavaş yavaş uzaklaştırmaya başladılar.”

Biyoçeşitliliği tehdit eden istilacı yabancı bitki türlerine Türkiye’nin her bölgesinde rastlanabileceğini dile getiren Tolunay, kokar ağacın Ankara’da hakim ağaç türü haline geldiğini ve bu türün doğal ormanlara yayılımının engellenmesi gerektiğini bildirdi.

Doğanay Tolunay, Muğla çevresinde eski maden ocaklarının rehabilitasyonu için kullanılan bu türün, maden sahalarını kapatma gibi olumlu etkilerinin yanında çevresindeki doğal ormanlara doğru yayıldığı için başta otsu türler olmak üzere orman ağaçlarıyla da rekabete girerek onları yavaş yavaş doğal ekosistemlerinden uzaklaştırdığını anlattı.

– “Kızılçamın yayılması istilacı bir yayılma olarak algılanmamalı”

Diğer türlere kıyasla Ege ve Akdeniz’deki iklim şartlarına daha iyi uyum sağlayan kızılçamın değişen iklim koşullarıyla birlikte Batı Karadeniz ve Karadeniz’in iç bölgelerine kaymasının istilacı bir yayılma olarak algılanmaması gerektiğine dikkati çeken Tolunay, iklim değişikliğinin etkileri göz önüne alındığında ilerleyen yıllarda kızılçamın özellikle kuzey enlemlerde yeni ormanlar kurulmasına yardımcı olabileceği görüşünü paylaştı.

Karasal yüzölçümünün yüzde 12’si koruma altındaki Türkiye’de, biyoçeşitliliğin artırılması için bu rakamın Avrupa Birliği’nin hedeflediği doğrultuda yüzde 30’lara çıkarılması gerektiği değerlendirmesinde bulunan Tolunay, “Biyolojik çeşitliliğin temelini oluşturan türlerin, insan baskısının olmadığı geniş alanlara ihtiyacı var. Orman içindeki sulak alanların, göllerin mutlaka korunması gerekiyor. Ormanların yollar, dikenli tel, kafes, çitler gibi yapılarla parçalanmaması gerekiyor çünkü bu, türlerin hareketini engellediği için türler belli alanlara hapsedilmiş oluyorlar. Ormanlar içindeki ekosistem çeşitliliğini mutlaka korumamız gerekiyor.” diye konuştu.

İklim değişikliğinin, Karadeniz’de daha şiddetli yağışlara diğer bölgelerde ise daha yüksek sıcaklığa ve kuraklığa neden olmasının beklendiği uyarısında bulunan Prof. Dr. Tolunay, kentleri afetlere karşı koruyan bir bariyer görevi üstlenen ormanların, iklim değişikliğine karşı önemli bir koz olduğunu hatırlatarak sözlerini tamamladı.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ