Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici: Dijital çağda düzeltme ve özür yöntemleri

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici: Dijital çağda düzeltme ve özür yöntemleri

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici: Dijital çağda düzeltme ve özür yöntemleri

Gazetecilikte yalan ile yanlışı aynı kefeye koyanlar kafa karışıklığı yaratıyor. Hem de bunu kimi zaman bile bile yapıyorlar. Halbuki ikisi arasında büyük fark var. Yalan, doğru olmayan bir bilgiyi bile isteye, planlayarak yaymaktır. Gazetecilikle yalan sözcükleri yan yana gelemez, gelmemeli; çünkü bir gazetecinin yalan haber yazması gazetecilik dışı bir faaliyettir ki bu da gazeteciliğe ihanettir.

Yanlış ise yalanın yanında daha masumdur çünkü istenmeyen bir hata sonucu yapılır. Gazetecilikte hatadan kaçınmak gerekir ama yüzde yüz hatasızlık mümkün olmaz. Çünkü gazeteciler, üstlerinde günümüzde eskiye göre daha da artan bir zaman baskısı hissederler. Biz gazetecilerin de parçası olduğu dijital evrende her şey çok hızlı akıp gidiyor. Günlük haberlerin yerini artık anlık haberler aldı.

Gazetecinin üzerindeki zaman baskısı haberlerde yanlışa neden olan önemli etkenlerden biri. Yeterli araştırma yapmamak, verileri doğrulamamak ve karşı görüş almamak da haberlerde yanlışa ya da eksiğe neden olabilir. İnsanlara her daim gerçeği bozmadan doğru bilgi aktarmakla yükümlü olan gazeteci, yanlışlık yaptığında öncelikle kendisinin ve çalıştığı medya kuruluşunun güvenilirliğini zedeler. Yanlış, muhataplarına da zarar verir.

Bir haberin, bilginin gerçeğe aykırı olduğunun anlaşılması hâlinde hemen düzeltmek ve zarar gören, etkilenen muhataplardan özür dilemek gerekir. Yanlış nasıl bütün okurların, izleyicilerin önünde yapılmışsa, düzeltme ve özür de aynı şekilde en geniş okur ve izleyici kitlesinin göreceği şekilde dilenmelidir. Düzeltme aynı mecrada, aynı yöntemle, mümkünse aynı gazeteci ya da yazar tarafından yapılmalıdır.

Gazeteciliğe başladığım yıllarda Cumhuriyet’teki haber müdürümüz Erbil Tuşalp’in yanlışlar konusunda çok sık tekrarladığı, hiç unutmadığım bir sözü vardı, “Doktorlar yanlışlarını gömer, terziler yanlışlarını dikişlerin arasına saklar, gazeteciler ise yanlışlarını her gün binlerce insanın önüne koyar” derdi. Bunu söyleyerek hem yanlıştan kaçınmanın önemini vurgular hem de gazetecinin yanlışını saklamasının mümkün olmadığını, o nedenle tüm okurlar nezdinde yanlışı düzeltmenin kaçınılmaz olduğunu anlatırdı.

Gazetecilik her koşulda, her zaman şeffaflık gerektirir. Gazetecinin okurundan, izleyicisinden gizli bir faaliyeti olamaz. Bu yüzden yanlışı da öyle gizli saklı, dolaylı ifadelerle değil, herkesin görebileceği biçimde düzeltmek gerekir. Düzeltmeleri tüm okurların ve izleyicilerin görüp öğreneceği biçimde yapmak, yanlışlardan arınma konusundaki iyi niyeti kanıtlar, okur ve izleyiciye güvenlerinin kötüye kullanılmadığı mesajı verir. Yanlışın sebep olacağı güven kaybı da ancak bu yolla telafi edilebilir.

Bazen aktarılan bilgi gerçek de olsa muhatabı olan insanlar kendileriyle ilgili yazılanlara, söylenenlere cevap vermek, görüşlerini açıklamak isteyebilirler. Cevap vermek de tıpkı düzeltme istemek gibi insanların doğal hakkıdır.

Eğer yayınlanan haberde “karşı görüşe” yer verilmemiş ise düzeltme ve cevap hakkına saygı duymak, adil ve objektif bir yaklaşım sergilemek gazetecilik açısından zorunludur. Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde de düzeltme ve cevap hakkının tanınması, yanlışların düzeltilmesinden kaçınılmaması gerektiği vurgulanıyor. Dahası, bir yanlışı düzeltirken özeleştiri yapılmasının öneminin de altı çiziliyor.

Dijital medyada düzeltme yöntemleri

Eskiden yazılanları düzeltmek, cevap metinlerine yer vermek daha kolaydı. Birkaç gün sonra da olsa gazetenin aynı sayfa ve sütununda yayınlamak yeterli olurdu. Ama şimdi dijital çağdayız. Dijital evrende yanlışın düzeltilmesi çok daha zor ve çetrefilli bir iş. Basılı gazeteler gün bittikten sonra arşive kaldırılır, ancak meraklısı tarafından görülebilirken dijital arşivler sürekli yayında kalıyor, yayınlandığı ilk andaki gibi yeni okurların önüne düşebiliyor. Bu nedenle dijital evrende düzeltmenin yanlış bir haber ya da bilgiyi ortadan kaldırması ya da yanlış ile düzeltme ve cevap metninin birlikte görünmesi önem taşıyor.

Kuşkusuz sanal evrende de düzeltme ve cevap hakkı konusundaki temel gazetecilik ilkeleri aynen geçerli. Esas olan düzeltme ve cevap hakkına saygı göstermek, haberin muhatabı itiraz etmemiş olsa bile yanlışın düzeltilmesinden kaçınmamaktır. Düzeltme yapıldığını örtmek için “küçük düzenlemeler yapıldığı” ya da “açıklığa kavuşturulduğu” gibi muğlak ifadeler kullanmak yerine düzeltme ve özür olduğunu açıkça ifade etmek gerekir. Düzeltmelerin anlaşılır bir dille yazılması ve kapsamlı olması da önem taşır.

Web sayfasındaki bir haber, yazı ya da görselde maddi hata var ise uyarı doğrudan muhatabı olmayan bir kişi ya da kuruluştan gelse bile hemen dikkate alıp düzeltmekten kaçınılmamalıdır. İnsanların mağduriyetlerine yol açan ya da var olan bir mağduriyetin sürmesine/artmasına yol açan hakaret, ayrımcılık, aşağılama, ötekileştirme, nefret söylemi gibi unsurlar da vakit geçirmeden düzeltilmelidir.

İnsan odaklı bir iş olan gazetecilikte insanlara zarar vermemek ve asıl olarak da korumak temel ilkedir. Yanlışın önemine, muhtemel etkisine göre haberin olduğu sayfa tümden yayından kaldırılabilir. Tabii böyle bir durumda bu linkte sayfanın yayından kaldırılma gerekçesine ilişkin bir not koymak aydınlatıcı bir işlev görür. Zira silinen bir linkin ilk hâli ve değiştirilen tüm versiyonları, arama motorlarının önbellek(cache) sayfalarında kalıyor, arayan da yıllar sonra bile ulaşabiliyor.

Her düzeltme sonrasında sayfanın girişinde güncelleme tarih ve saatinin görünmesi şarttır. Güncellemeyi girişte belirtmekle yetinmeyip sayfanın altına da düzeltme hakkında bir bilgi ve gerekirse özür notu da eklenmelidir. Cevap hakkı için de aynı yöntem izlenmelidir. İlgili haberin muhatabının cevap hakkını kullanmak istediği durumlarda cevap metni, haberin ve yazının bütünlüğünü bozmayacak biçimde eklenebilir.

Duruma göre cevap ve düzeltme metni ayrı bir kutu olarak da düzenlenebilir. Bu eklemenin de görünür bir biçimde ve haberle aynı sayfada olması gerekir. Tabii yine güncellemenin tarih ve saati belirtilmeli; değişiklik notu da aynı sayfada ve ayırt edilebilir biçimde sunulmalıdır.

Geçmişte yayınlanmış bir haberle ilgili yeni bir gelişme ya da değişiklik, farklı bir haber olarak yayınlanmak yerine eski haberin altına ya da yanına bir kutu olarak eklenmelidir. Böylece haber ya da yazı, yeni okurlar için bütünlüklü ve son gelişmeleri içeren bir metin hâline getirilmiş olur. Haber daha önce sosyal medyada paylaşılmışsa ilgili platformda da düzeltme ya da güncelleme notuyla yeniden paylaşmakta yarar var.

Yazım hataları ve maddi hatalar için düzeltme açıklaması yapmak gerekmez. Ancak nadiren de olsa anlam değiştiren, yanlış anlaşılmalara yol açan maddi hatalar için düzeltme notu zorunlu hâle gelebilir.

Sosyal medyada yanlış haberin dolaşımı

Sosyal medyada da evrensel gazetecilik kuralları aynen geçerlidir. Çünkü bir gazeteci, sosyal medyada da mesleki kimliğinden sıyrılamaz. Nasıl ki gazetecilik faaliyeti sırasında kimseye hakaret edilmemesi; aşağılayıcı, alaycı, ayrımcı, cinsiyetçi ve nefret söylemi içeren ifadeler kullanılmaması gerekiyorsa aynı şekilde sosyal medyada da bu tür paylaşımlarda bulunulmamalıdır.

Daha da önemlisi, bir gazeteci, haber yazarken olduğu gibi kaynağından kontrol edilerek doğrulanmamış, araştırılmamış bilgileri de sosyal medyada paylaşmamalı, hiç kimse hakkında yargıç ve savcı gibi hüküm vermemelidir. Farkında olmadan yazılan yanlış bir ifade ya da bilgi hemen silinmeli ya da düzeltilmelidir. Ancak eski paylaşımın tamamen silinmesi çoğu zaman düzeltme için yeterli olmaz. Daha önce o paylaşımı okuyan ya da görenlerin, işin doğrusunu öğrenmesi için düzeltme ve birilerinin haksız yere suçlanması gibi özel durumlarda özür notunun da paylaşılması gerekir.

Fakat yanlış bir paylaşım ile düzeltme notunun birlikte görünmesi zorunludur. Çünkü yanlış paylaşımı görenler, düzeltmeyi görmeyebilirler ve bu durumda yanlışın yaygınlaşması önlenemez. Uzun zaman sonra bile eski bir yanlış paylaşımı gören kişilerin bu gönderiyi yeniden paylaşarak yanlışı bir kez daha dolaşıma soktuğu örnekler çok sık yaşanıyor.

Yanlışın ve düzeltme notunun birlikte görülmesi için X’te uygulanan “Topluluk notları” yönteminde katılımcılar, paylaşımların altına notlarını bırakabiliyorlar. Bu notlar ise daha sonra o paylaşım hakkında bir rapora dönüştürülüyor, topluluk kurallarını ihlal eden paylaşımlar etiketleniyor. Ancak yanlış paylaşımın altına düzeltme ve özür notu eklendiğinde X’te yine ilk paylaşım öne çıkarılıyor; düzeltme bölümü yeterince fark edilemeyebiliyor. O nedenle, düzeltme veya özür metnini daha fazla kişinin görmesini sağlamak için orijinal paylaşımı alıntılayarak paylaşmak, daha etkili bir yöntem olarak ön plana çıkıyor.

Başka bir yöntem de düzeltirken yanlış paylaşımı silmek ve silinen paylaşımın görüntüsüne/fotoğrafına düzeltme ve özür notu ekleyerek yeniden paylaşmak olabilir. Böylece hem düzeltme notu ile yanlışın birlikte görünmesi, hem de yanlış paylaşımın farkında olmadan birileri tarafından daha sonra yeniden dolaşıma sokulması önlenebilir.

Facebook’ta da etiketlemek ya da paylaşımı tamamen silmek için kullanıcıların notları dikkate alınıyor. Ama bir gönderinin yanlış olarak etiketlenmesinde asıl olarak doğrulama platformlarının incelemeleri esas alınıyor. Eğer yanlış paylaşım işaretlenmişse silmekle yetinmeyip doğrulama platformunu da bilgilendirmek gerekiyor. Aksi takdirde paylaşım silinse bile o kişinin ya da medya kuruluşunun yanlış paylaşımda bulunduğu, kayıtlarda kalıyor.

Ayrıca uluslararası sosyal medya platformları da kendi yayın ilkelerine uymadığı gerekçesiyle içerikleri silebiliyor ya da erişimini sınırlandırabiliyor. Bu konuda Avrupa Parlamentosu’ndan platformlara bir sınırlandırma geldi. AP Genel Kurulu’nda yeni kabul edilen “Medya Özgürlüğü Yasası” ile Facebook, X veya Instagram gibi uluslararası çevrimiçi platformların medyadaki içeriği “keyfi olarak kısıtlaması ya da silmesi” yasaklandı. Bu platformlar, içeriklerini kaldırma veya kısıtlama niyetini medya kuruluşuna bildirecek ve yanıt vermesi için 24 saat süre tanıyacak. Medyanın vereceği yanıttan sonra söz konusu içeriği silebilecek veya kısıtlayabilecek.

Elbette buraya kadar aktardığım bu düzeltme ve özür yöntemlerin medya kuruluşu tarafından nasıl uygulandığının okur ve izleyici tarafından bilinmesi gerekir. Bunun yolu da evrensel ilkelerle yetinmeyip kurumsal yayın ilkeleri metinlerinde düzeltme ve cevap prosedürleri ile uygulanan yöntemlere ayrıntılı biçimde yer vermektir. BBC’nin düzeltme, özür ve açıklamaları topladığı sayfa da okuru bilgilendirmek açısından başarılı bir örnek.

Düzeltme ve cevap hakkı hangi durumlarda geçerlidir?

Elbette gazeteciler ve medya kuruluşları bazen de yanlışları kendiliklerinden düzeltmez ya da haber ve yazıların gerçeğe aykırı olduğu konusunda muhataplarıyla anlaşamaz. Hatta bazen de Türkiye’de son yıllarda yaygın olduğu gibi güç ve iktidar sahipleri, doğru olan haberleri de yalanlamaya, gazeteciyi itibarsızlaştırmaya kalkabilir.

Bu tür durumlarda düzeltme ve cevap hakkının tanınması konusunda da sıkıntı doğabilir, gönderilen metin doğrudan yayınlanmayabilir. Haberin muhataplarının ya da avukatlarının doğrudan ya da noter aracılığıyla gönderdikleri metinlerin yayınlanmaması durumunda ister istemez hukuk devreye girecektir.

Eskiden Arapçada yalanlama ve doğru olmadığını açıklama anlamına gelen “tekzip” terimi kullanılırdı. Sonradan Türkçesiyle “Düzeltme ve cevap hakkı” yasal metinlerde onun yerini aldı. “Düzeltme ve cevap hakkı”, anayasa ile güvence altına alınmış, uygulama kuralları yasalarla düzenlenmiş bir haktır. Anayasa’nın 32. Maddesi’nde şu tanım yer alıyor:

“Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir.

Düzeltme ve cevap yayınlanmazsa, yayınlanmasının gerekip gerekmediğine hakim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir.”

Basın Kanunu’nun 14. Maddesi’ne göre, “kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayın yapılması hâlinde, bundan zarar gören kişinin göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın” kullanmak zorundadır.

Aynı yasa maddesinde düzeltme ve cevap hakkının kullanılma koşulları ve başvuru süreleri düzenleniyor; gönderilecek metnin yayınlanmaması durumunda Sulh Ceza Hâkimliği’nin karar vereceği belirtiliyor.

Televizyonlar için de RTÜK ve TRT kanunlarında Basın Kanunu’na benzer düzenlemeler yer alıyor. “Gerçek ve tüzel kişilerin, kendileri hakkında şeref ve haysiyetlerini ihlâl edici veya gerçeğe aykırı yayın yapılması hâlinde” bu hakkı kullanabilecekleri ifade ediliyor.

Uygulamada hukuki sorunlar

Ancak bu hakkın yasal yollardan kullanılmasında düzeltme ve cevap metninin yayının içeriği ve iddialarla sınırlı olması lazım. Türkiye Gazeteciler Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde, “Gazeteci; cevap hakkına, kötüye kullanılmaması ve kabul edilebilir biçimde yapılması kaydıyla saygılı olmalıdır” ilkesi yer alıyor.

Sulh Ceza hâkimleri, önlerine gelen düzeltme ve cevap metninde hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığını, yayının içeriğiyle ilgili ve sınırlı olup olmadığını, metinde suç oluşturan ifade olup olmadığını, gazeteci ve medya kuruluşuna hakaret içerip içermediğini incelemek durumundadır. Fakat ne yazık ki, uygulamada düzeltme ve cevap hakkı sınırlarının aşıldığı, hakkın kötüye kullanıldığı kararları çok sık görüyoruz. Sulh Ceza hâkimleri düzeltme ve cevap metinlerini yeterince incelemeden otomatik olarak kabul edebiliyorlar. Suçlama sınırlarını aşıp hakarete varan ifadeler kullanılan metinler bile mahkeme aracılığıyla medyaya gönderilip yayınlatılabiliyor.

Örneğin, 2010 yılında Hürriyet’te yayınlanan “Bu da İsviçre’ye ders olsun” başlıklı habere İzmir 21. Asliye Ceza Mahkemesi’nden gönderilen düzeltme ve cevap metninde haberin yalanlanmasıyla yetinilmiyor, “Bu haberi yapan, yazan, basan, altında imzası bulunan, yayınlanmasında katkısı olan herkesin manevi değerlerden yoksun kişiler” olduğu gibi hakaretamiz ifadeler yer alıyordu. Böyle bir metnin aynen yayınlanmasına karar veren yargıç, başvuran kişinin hakkını hukukunu gözetirken gazetecinin kişilik haklarını yok saymış, hakarete maruz kalmasına yardımcı olmuştu.

Ayrıca Sulh Ceza, siyasi iktidar mensuplarından ya da yakınlarından gelen düzeltme ve cevap taleplerini hemen hemen hiç incelemeden doğrudan kabul ediyor. Böyle olunca da düzeltme ve cevap hakkının kullanımı, basın özgürlüğü aleyhine ve medyayı baskı altına almak amacıyla uygulanmış oluyor. Üstelik de medyaya “adil yargılanma hakkı” tanınmıyor; sulh ceza mahkemeleri kanıt sunma ve savunma hakkı tanımadan karar veriyor. Hukuki boşluğa siyasi iktidar gücü de eklenince eleştirel haberler mahkemelerde kolayca gerçeğe aykırı kabul edilebiliyor.

Turkuvaz Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkanvekili Serhat Albayrak’ın avukatı Fatih Savaş’ın BirGün’e gönderdiği iki metinde, BirGün’ün “gazetecilik değerlerini ayaklar altına aldığı” öne sürülüyor, gazete kınanıyor, açıkça gazeteye ve gazetecilere hakaret ediliyordu.

Aynı şekilde Serhat Albayrak’ın kardeşi ve eski bakan Berat Albayrak’ın Cumhuriyet’e gönderdiği düzeltme ve cevap metninde de “günün sonunda itibarını kaybeden, basın etik değerlerinden ve habercilik ilkelerinden nasibini almamış adı geçen gazeteciler olacaktır” ifadesi kullanılıyor, yazar Miyase İlknur kınanıyordu. Bakan Mustafa Varank da bir tekzibinde Cumhuriyet’i “tetikçi gazete” olarak niteleyebilmişti.

Bir baskı aygıtı olarak düzeltme ve cevap hakkı

Cevap ve düzeltme hakkı basılı medya, radyo ve televizyonlarda yargı eliyle baskı ve engelleme aracına dönüştürülürken haber siteleri için farklı bir yasal sistem uygulanıyor. İnternet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi hakkındaki yasada düzeltme ve cevap hakkına ilişkin bir hüküm bulunmuyor. Bu yasa, yanlışın düzeltilmesi yerine haber sitelerine erişimin engellenmesi ve içerik çıkarma gibi yaptırımlar getiriyor.

Üstelik Sulh Ceza hâkimlerinin verdiği erişim engellemesi kararları önce uygulanıyor, sonra itiraz edilebiliyor. Erişim engellemesi için başvurulacak mahkeme sınırlaması da yok. Bu düzenlemelere bir de yasada yapılan son değişiklikle Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı’nın erişim engellemesi ve içerik çıkarma konusundaki geniş yetkileri eklendi. Bereket Anayasa Mahkemesi, BTK Başkanı’nın bu yetkilerini ifade ve basın özgürlüğünü sınırlayıcı” olduğu gerekçesiyle iptal etti.

AYM’nin bu kararı nasıl uygulanır henüz belli değil ama Türkiye, erişim engellemeleri ve içerik kaldırma ile birlikte URL adreslerinin engellenmesinde her yıl daha da karanlığa gömülüyor. Freedom House’un yayınladığı “İnternette Özgürlükler Raporu”na göre, Türkiye 2023 yılında Rusya, Çin, İran, Belarus gibi ülkelerin yer aldığı “internetin özgür olmadığı ülkeler” kategorisindeydi.

Free Web Turkey İnternet Sansürü Raporu‘na göre de 2022’de 35 bin 66’sı alan adı, 3 bin 196’sı haber, 2 bin 90’ı sosyal medya paylaşımı ve 184’ü sosyal medya hesabı olmak üzere en az 40 bin 536 URL için erişim engeli kararı verildi. En çok da Cumhurbaşkanı Erdoğan, ailesi, AKP’ye yakın kişi ve organizasyonlar hakkındaki haberler engellendi.

Basın ve ifade özgürlüğü için acilen erişim engellemeleri, içerik çıkarma ve adres yasaklama ortamından çıkılması şart. Cevap ve düzeltme hakkının uygulanmasında yasakların değil, evrensel gazetecilik ilkelerinin ve insana saygının esas alındığı düzenlemeler gerekli.


Bu yazı newslabturkey.org’dan aynen alınmıştır. 

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ