Bipolar bozukluk nedir ve neden Van Gogh ile ilişkilendiriliyor?

Bipolar bozukluk nedir ve neden Van Gogh ile ilişkilendiriliyor?

Bipolar bozukluk nedir ve neden Van Gogh ile ilişkilendiriliyor?

Ünlü Hollandalı ressam Vincent van Gogh, yaşadığı ruh sağlığı sorunlarını oto-portresine de yansıtmıştı. Kendisini sol kulağı kesik resmettikten iki yıl sonra da intihar etti.

Temmuz 1890’da Paris’in dışındaki bir tarlada silahla kendini vurdu. Aldığı yara nedeniyle iki gün sonra 37 yaşında hayatını kaybetti.

Doğum günü olan 30 Mart, Dünya Bipolar Günü olarak kabul edilse de, ünlü ressamın sağlık sorunları konusunda pek çok tartışma var.

Hollandalı akademisyenler, 2020 yılında bu amaçla ressamın kaleme aldığı yaklaşık 1000 mektubunu incelemeye almıştı.

Peki ressam gerçekten bipolar mıydı?

Her 100 kişiden biri bu sorunla yaşıyor

Bu hastalık Türkçe tıp literatüründe aynı zamanda duygudurum bozukluğu olarak adlandırılıyor.

Bipolar bozukluk taşıyan kişiler, büyük ruh hali iniş ve çıkışları yaşayabiliyor.

Tahminlere göre dünyadaki her 100 kişiden biri bu sorunla yaşıyor ve farklı bipolar türleri bulunuyor.

Tip I bipolar bozukluğunda kişilerde, taşkınlık (mani) halini ve çökkünlük (depresyon) atakları ile seyrediyor.

Tip 2 daha hafif taşkınlık atakları yaşarken, depresyon daha ağır seyredebiliyor.

Siklotimik bozukluğu bulunan kişiler ise daha az şiddetli ruh hali değişimleri yaşıyor olsalar bunların süresi uzun olabiliyor.

Her yaş grubunda ortaya çıkabilse de, uzmanlar 18 yaşına yakın olan gençlerin hassas grup olduğunu açıklıyor. Bipolar bozukluk, çoğunlukla 15 – 19 yaşlarında gelişiyor.

Atak hali, bazen birkaç hafta sürebiliyor.

Uzmanlar, duygudurumu düzenleyici ilaç kullanımı yanında, atak hallerinde kullanılabilecek bazı ilaçları da öneriyor.

Depresyon haliyle başa çıkılabilmesi için de psikolojik yardım alınabiliyor.

Düzenli egzersiz yapmak, iyi beslenmek ve iyi uyumanın da önemine vurgu yapılıyor.

1711682513925 ad 71 ea 90 ed 73 11 ee 8 bf 3 195418 ba 9285
Saint-Remy’deki akıl hastanesinde kalırken yaptığı ‘Yıldızlı Gece’ resmi

Van Gogh’un bipolar bozuklukla ilişkilendirilmesi, hastalığın ilk kez tanımlandığı 1938 yılına kadar gidiyor.

Peki ünlü ressamın onun örneğin şizofreni ya da bir beyin veya omurilik enfeksiyonu olan nörosifiliz hastası olmadığını nereden bilebiliriz?

Bunun cevabı geride bıraktığı kanıtlarda yatıyor.

BBC’ye konuşan Nolen, ünlü sanatçının mektuplardaki ifadelerde tam bir samimiyet içinde olmayabileceğini de göz önüne aldıklarını söylüyor:

“Kardeşine yazdığı mektuplarda ruh halini abartmış olabilir çünkü maddi desteğe ihtiyacı vardı. Ancak annesi de dahil olmak üzere diğer aile üyelerine yazdığı mektuplarda da, ruh halini olduğundan daha iyi gösteriyor olabilir”

Profesör Nolen altı ciltlik koleksiyonun tamamını okudu. Araştırma için Hollanda’daki Vincent van Gogh müzesinden üç farklı sanat tarihçisiyle de konuşuldu ki bu üç isim de ressamın hayatı ve çalışmaları konusunda uzmandı.

1711682565452 cb 969750 ed 73 11 ee 860 f 4 b 0 b 053 e 4 cd 0
Van Gogh yaşamı boyunca çok sayıda mektup yazdı. Bu mektubu arkadaşı ünlü ressam Paul Gauguin ile birlikte kaleme aldı.

Uluslararası Bipolar Bozukluklar Dergisi’nde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre, Van Gogh, bipolar bozukluk yanında borderline (sınırda) kişilik bozukluğu özellikleri de gösteriyordu. Yoğun alkol kullanımı ve yetersiz beslenmeyle birlikte durumunun kötüleştiği değerlendirildi.

Van Gogh yaşamı boyunca kendisinde neyin yanlış olduğunu tam olarak bilemedi.

Yazdığı mektuplardan birinde duygu durumundaki değişim için “ruhsal ateş veya delilik, nasıl adlandıracağımı tam olarak bilmiyorum” ifadelerini kullandı.

Muhtemelen ailesini rahatlatmak için ruh halini, “ressam çılgınlığı” olarak da tanımladı.

Ancak yapılan çalışma, ressamın ergenlik döneminde depresyon geçirdiği, çok içki içtiği ve kendisine zarar verdiği tespitlerini yapıyor.

Sanatçının bipolar bozukluk yaşadığına işaret eden ise, taşkınlık ve çökkünlük emarelerine ilişkin bulgular.

Profesör Nolen, “Bipolar bozukluğun hangi türünden muzdarip olduğu tam olarak belli değil çünkü depresyon dönemlerini açıkça çok şiddetli geçirmesine karşın, mektuplardan mani haline ilişkin sonuç edinici bilgi alamıyoruz” diyor.

Van Gogh’un hayatının son döneminde özellikle de Saint-Remy’deki akıl hastanesinde kalırken üretken bir dönem yaşadığını biliyoruz. Bu dönemde, portreler ve otoportreler, pastoral çizimler yaptığı görülüyor.

Profesör Nolen, Van Gogh’un hipomanik (aşırı enerjik) durumdayken daha fazla resim yapıyor olmasının mümkün olduğunu ve bipolar bozukluğun bu evresinin bazen aşırı yaratıcılık nöbetleriyle ilişkilendirildiğini söylüyor.

Nolen, Van Gogh’un mektuplarında ve sanatında bu bozukluğun depresif evresine dair güçlü kanıtlar bulunduğunu da söylüyor:

“Hayatı boyunca en az 10 depresif dönemden geçti. Bir yıldan fazla bir süre psikiyatri hastanesinde kalmasına rağmen durumu daha da ağırlaştı”

Depresif dönemlerinde Van Gogh’un üretken olmadığına dikkat çeken Nolen, bu dönemde ürettiği resimlerin “başkalarıyla kıyaslanamayacak kadar hüzünlü” olduğunu da söylüyor.

Vincent van Gogh yalnızca bir tablo sattığı hayatı boyunca hem sanatçı olarak hem de ruhsal olarak acı çekti.

Profesör Nolen, bugün hayatta olsaydı hikayenin muhtemelen çok farklı olacağına inanıyor:

“Muhtemelen teşhis konulur, içki içmemesi tavsiye edilirdi. Ve belki de depresif ve manik dönemlere girmezdi.

“Ressamlığına etkisi olur muydu, bunu söylemek çok zor ama muhtemelen kendini öldürmezdi.”

*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.


BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ